Trafik Kazalarında Maddi ve Manevi Zararlar: Sorumluluk ve Sigorta Yükümlülükleri

Trafik kazaları, araçlarda maddi hasarlara yol açabildiği gibi, bedensel yaralanmalar, uzun süreli tedavi süreçleri, manevi tazminat talepleri ve maalesef ölümle sonuçlanan olaylara da neden olabilmektedir. Bu kazalar sonucunda ortaya çıkan zararların kimler tarafından karşılanacağı konusu ise hem yasal hem de sigorta sistemleri çerçevesinde ele alınmaktadır.
Öncelikle, trafik kazaları nedeniyle ortaya çıkan tedavi giderleri, Türkiye'deki sağlık sisteminde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kapsamına alınmıştır. Kaza sonucunda bir yaralanma meydana geldiğinde, kazazedenin hangi hastaneye başvurduğu önemli değildir; ister kamu ister özel hastane olsun, tedavi masrafları hastalardan talep edilemez. Bu giderler SGK tarafından karşılanır, böylece mağduriyetlerin azaltılması amaçlanmıştır.
Kazaların sonucunda yalnızca tedavi giderleri değil, aynı zamanda maddi hasarlar ve kazazedelerin iş göremez hale gelmeleri gibi durumlar da ortaya çıkabilmektedir. Araç hasarları, yaralanmalar nedeniyle çalışamama, maluliyet ya da bir kişinin ölümünden sonra yakınlarının destekten mahrum kalma gibi olaylar, trafik kazaları kapsamında maddi zararlar arasında sayılır.
Karayollarında gerçekleşen kazalardan dolayı doğan maddi zararlardan kazaya karışan sürücüler, araç sahipleri ve aracın zorunlu trafik sigortasını yapan sigorta şirketleri sorumlu tutulur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, sürücünün kusur oranına göre sorumluluğunun belirlenmesidir. Örneğin, bir kazada %60 oranında kusurlu olan bir sürücü, karşı tarafın uğradığı zararın %60'ını tazmin etmekle yükümlüdür. Bu, kusura dayalı sorumluluk prensibi olarak bilinir ve trafik hukuku kapsamında oldukça önemli bir ilkedir.
Araç sürücüsü, her zaman aracın sahibi olmayabilir. Bu durumda da araç sahibi, sürücünün kusur oranında sorumluluk taşır. Çünkü araç sahibinin, aracın kullanılması ve trafikte bulunmasından dolayı sorumluluğu devam eder. Kazanın, aracın karayolunda bulunması sırasında meydana gelmesi, araç sahibini sorumlu kılan temel unsurdur.
Zorunlu Trafik Sigortası, sigortalı aracın karayollarında üçüncü kişilere verebileceği maddi zararları belirli limitler dâhilinde karşılar. Sigorta şirketi, sürücünün kazadaki kusur oranına göre zararı tazmin eder, ancak bu tazminat tutarı poliçede belirtilen azami limitlerle sınırlıdır. Sigorta şirketleri, manevi tazminat taleplerini karşılamazlar, bu nedenle yaralanma, sakat kalma ya da ölüm gibi durumlarda manevi tazminat talepleri doğrudan sürücü ve araç sahibine yöneltilebilir.
Trafik sigortası bulunmayan bir araç kazaya karıştığında, bedensel zararlar için Güvence Hesabı devreye girebilir. Güvence Hesabı, zorunlu trafik sigortası olmayan araçlar nedeniyle meydana gelen bedensel zararları tazmin eder. Ancak, Güvence Hesabı da manevi zararları karşılamaz ve sorumluluğu, sürücünün kusur oranı ve ilgili dönem poliçe limitleri ile sınırlıdır.
Kiralık araçların kazaya karışması durumunda, kiralama süresi ve aracın kontrol durumu önem arz eder. Eğer araç uzun süreli kiralanmışsa ve artık sahibinin kontrolünde değilse, araç sahibi sorumluluktan muaf tutulabilir. Bu tür durumlar için genellikle kiralanan araçlarda kasko sigortasının yaptırılması önemlidir, çünkü olası hasarlar kasko sigortası kapsamında karşılanabilir.
Kazaya karışan bir aracın plakası belirlenemediğinde ya da araç bulunamadığında, mağdur taraf, bedensel zararlar için Güvence Hesabı’na başvurabilir. Ancak, aracın bulunamaması halinde, bu başvurunun Savcılık tarafından yürütülen soruşturma sonucunda yapılması gerekir.
Trafik sigortasının geçerli olabilmesi için kazanın karayolunda meydana gelmesi şarttır. Araç karayolu dışındaki bir alanda kazaya karışmışsa, bu durumda trafik sigortası devreye girmez ve araç sahibi ile sürücü zarardan doğrudan sorumlu tutulur.
Son olarak, trafik kazaları sonucunda ortaya çıkan zararlar için, kaza tarihinden itibaren yasal faiz talep edilebilir. Bu, zarar görenlerin alacakları tazminatın zamanla değer kaybetmemesi adına önemli bir düzenlemedir.
Share this post :